Herkesin kendi OHAL’ini ilan ettiği bu günlerde daha önce fırsat bulamadığımız, aklımızın bir köşesinde yer alan veyahut yeni keşfettiğimiz filmleri ve belgeselleri izlemeye, kitapları okumaya, kendimize vakit ayırmaya doyduk.
Bugün sizlere bu dönemde izlediğim bir belgesel ve filmden bahsetmek istiyorum. Hem belgeselin hem de filmin yönetmeni Pelin Esmer. İki yapımı aynı anda tavsiye etmemin sebebi yönetmenlerinin aynı olmasından ziyade ana karakterin ve konunun da aynı olması. Konu: Koleksiyon ve koleksiyonculuk Baş Karakter: Mithat Esmer nam-ı değer Mithat Bey. Belgeselin adı “KOLEKSİYONCU”, yapım yılı 2002, filmin adı “11’e 10 kala” yapım yılı ise 2009.
İki yapımda da birçok kişiye yabancı, farklı ve garip gelebilecek Mithat Bey’in düşünce yapısı ve hayatı, benim gibi koleksiyon meraklıları ve koleksiyonerlere gayet normal gelecektir ve kendilerinden bir parça bulacaklardır. Özellikle koleksiyon meraklılarına ki bu her şeyin koleksiyonu olabilir, bu iki yapımı da izlemelerini tavsiye ederim.
Mithat Bey karakterini ve hayat tarzını anlayabilmek için öncelikle belgeseli izlemek faydalı olacaktır. 2002 tarihinde çekilen belgesel Mithat Esmer’in (çekim zamanı 76 yaşında) koleksiyon tutkusunu, koleksiyonlarının kendisi için önemini, devamlılığını anlatıyor. Mithat Bey, her gün koleksiyonuna yeni parçalar eklemek için İstanbul’un dört bir yanını gezerken kamera da onu takip ediyor. Belgesel boyunca başrolün eğitim hayatını, hayallerini, koleksiyonun onun için ne kadar önemli olduğunu ve devamlılığı için her gün nasıl çalıştığını (!) görüyoruz.
Yedi yıl sonra izleyiciyle buluşan filmde Mithat Bey’i, Mithat Bey canlandırıyor. Mithat Bey başrolü, filmde apartman görevlisi Ali’yi canlandıran Nejat İşler ile paylaşıyor. Koleksiyonları ile beraber yaşayan Mithat Bey’in yaşadığı apartmanın diğer sakinleri deprem korkusu ve daha değerli bir eve sahip olma isteğiyle, apartman için çürük raporu aldırırlar ve bir müteahhit ile anlaşarak, apartmanı boşaltırlar. Apartmanda yalnız Mithat Bey ve Ali kalır. Mithat Bey bir yandan yıkımı beklerken ve koleksiyonlarını kolilerken bir yandan da koleksiyonundaki eksikleri tamamlamak ve devamlılığını sürdürmek için Ali’yi İstanbul’un çeşitli yerlerine gönderir. Bu eksikliklerin en önemli parçası Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nin son ve 11. cildidir. Bu esnada Ali kendisi ve ailesi için başka bir ev bakmaya başlamıştır ve yeni bir iş bakmaktadır. Film boyunca Mithat Bey’in asla vazgeçemediği koleksiyonlarını korumak için uğraşlarını, koleksiyonları için gerekli günlük alımlarını ve ilerlemiş yaşına rağmen eksiklerini tamamlamak için çalışmalarını izliyoruz.
Hem belgesel hem de filmde, Mithat Bey’in yaşamından detayları da öğreniyoruz. Kendisi devlet sınavlarına girerek, devlet bursu ile Stanford Üniversitesi’nde elektronik mühendisliği okumuş ya ben ya koleksiyonların denildiğinde eşi yerine koleksiyonlarını seçmiş, en büyük hayali transistoru keşfetmek olan, dinamolu el fenerlerini seven bir İstanbul Beyefendisi’dir.
Benim için en büyük keyif, bu iki yapım boyunca, içten, samimi bilgili, kültürlü, kibar ve tonton Mithat Bey’i izlemekti. Ayrıca her ne kadar 2002 ve 2009 yılları o kadar eski olmasa da malumunuz ülkemiz koşullarında etrafımızdaki birçok şeyin hızlıca ve her gün vahşice yok edildiği, güzelliklerin kaybolduğu, eskiye dair izlerin bir bir silindiği dikkate alındığında belgesel ve filmde yer alan sokakları, iskeleleri, çarşıları, insanları ve gündelik hayatı hatırlayabilmek, beni ayrıca etkiledi. Aslında bu kısa sürede ne kadar çok şeyin değiştiğini bir kere daha hatırlamamı sağladı.
Hayatının herhangi bir evresinde koleksiyon yapmış olanlara, koleksiyonerlere, koleksiyon yapmak isteyenlere, güzel vakit geçirmek isteyenlere bu iki yapımı da öneririm.
Kommentare