top of page

Virginia'nın Odasından Çıkanlar

Güncelleme tarihi: 13 Kas 2019

Fikirlerini, duruşunu, farkındalığını, okumak için seçtiği kitapları sevdiğim bir öğrencim bitirmiş Virginia Woolf'un "Kendine Ait Bir Oda" kitabını. Benim de bir süre önce okumaya başlayıp da tamamlamadığım kitaplardan biriydi. Bu vesileyle tekrar elime aldım kitabı. İşte bu yazının konusu, Virginia'nın Kendine Ait Bir Odası'ndan çıkanlarla ilgili.


Üç kadın. Aynı yüzyılda yaşamış, aynı kaderi (kederi de) paylaşmışlar. Currer Bell, George Eliot ve George Sand...

Brontë Kardeşler

Evet, yanlış yazmadım. Bunların üçü de aslında kadın. Currer Bell, Brontë Kardeşler'in en büyüğü Charlotte Brontë. "Jane Eyre" romanıyla klasikler arasında yer almış ancak ne yazık ki yaşadığı dönemde kadın olduğu için "Sen kadınsın. Yazmak senin neyine? Sen git puding pişir, çay demle vs." denerek erkekler tarafından destek görmeyip terslenmiş, azarlanmış, küçük görülmüş. Sırf o değil onun gibi 19. yy başlarında yaşamış adını bilip bilmediğimiz nice kadın... İşte tam da bu yüzden yani yazma kabiliyetinin, eserinin değerinin erkek elinden çıkmış eserlerle eşit değerlendirilmemesi kaygısıyla Charlotte, Jane Eyre'in ilk baskısını "Currer Bell" takma adıyla yayımlamış. Eserinde de toplum içindeki eşitsizlik ve erkek üstünlüğünden dem vurmuş.


Brontë Kardeşlerden Emily de yine "Uğultulu Tepeler" adlı kitabının ilk baskısını "Ellis Bell" mahlasıyla yazmıştır. Anne Brontë ise "Acton Bell" ismini kullanmıştır.

Mary Ann Evans, "Middlemarch" adlı eserini George Eliot mahlasıyla yayımlamıştır.

Hep İngilizlerden bahsettik. Diğer ülkelerde acaba durum nasıldı sorusuna cevap olsun. George Sand takma ismini kullanan Fransız yazar Aurore Dupin de bu yöntemi tercih edenlerden olmuştur.


Geçenlerde bir kitapta okumuştum. Şöyle diyordu: İki şey kaderi olur insanların. Birincisi yaşadığı coğrafya, ikincisi yaşadığı yüzyıl. Sanırım Yuval Noah Harari'nin Sapiens kitabıydı. Gerçekten de öyle. Belki bir şekilde şartları zorlayıp yaşadığın coğrafyayı değiştirebilirsin ama yaşadığın yüzyılı değiştirmen mümkün değil. Yani en azından 21. yüzyılın teknolojik imkanlarına göre şu anda imkansız.


Bir toplumun kültürünü, düşünce yapısını, değerlerini, önem verdiklerini anlamanın en iyi yolu o toplumun dilini incelemektir. Dile yerleşmiş sözcükler, o toplum hakkında önemli ipuçları verir. Örneğin Türk toplumunda aile bağlarına verilen önem fazla olduğundan dile yerleşen sözcük sayısı da fazla olmuştur. Türkçede babanın kız kardeşi için "hala" annenin kız kardeşi için "teyze" sözcükleri kullanılırken İngilizcede "aunt" sözcüğü ile her ikisi de karşılanıyor. Yahut yine dilimizde yenge, elti, görümce, baldız sözcükleri için İngilizcede tek kelime kullanılıyor: "sister in law".


Bu bakış açısıyla dilimize yerleşmiş ataerkil söylemleri bulabiliriz. Mesela insanoğlu, bilimadamı, adam gibi adam, kız gibi ağlamak, kız gibi korkmak, karı gibi dedikodu yapmak gibi erkeği yücelten, kadını yeren ifadeler örnek verilebilir. (Nil Karaibrahimgil'in bir ped reklamındaki "kız gibi yap sen n'aparsan..." şarkısı tam da bu konuda farkındalık uyandırmak için yapılmış bir çalışmaydı.) Yine son zamanlarda "kezban" kelimesi var ki çok sık kullanılıyor. Kadınları aşağılamanın da ötesinde köylü olmayı negatif, kentli olmayı pozitif gösteren bir anlamı da gizli gizli bilinçaltına kodluyor. Hele bu kelimelerin kadınların ağzından başka hem cinslerine sarf etmesi daha trajikomik oluyor. Belki kötü niyetle telaffuz edilmiyorsa da farkındalık konusunda eksiklikler olduğu açık.


Bu konularda birkaç yazı okuma isteğiyle tutuşanlar!

Yuval Noah Harari, Sapiens'in bir bölümünde kadın erkek eşitsizliğine yorum getirmiş. Konuyla ilgili daha detaylı içeriğe Virginia Woolf'un "Kendine Ait Bir Oda" adlı eserinden ulaşmak mümkündür. Yazar şöyle diyor: "Eğer kurmaca bir metin yazmak istiyorsa bir kadının parası ve kendine ait bir odası olmalıydı."


Son olarak 1661 yılında doğan İngiliz şair Leydi Winchilsea'nin şiiriyle kapanış yapalım.

Heyhat! Kalemine davranan kadını,

Küstah bir yaratık sanılmaktalar.

Hiçbir erdem bu hatayı telafi edemez

Cinsiyetimizde ve yöntemimizde hatalıymışız

Terbiye, moda, dans, giyinmek ve oynamak;

Arzulayacağımız hünerler bunlar olmalıymış.

Yazmak, okumak, düşünmek ya da sormak;

Güzelliğimizi gölgeliyor, zamanımızı tüketiyormuş,

Altın çağımızda engelliyormuş zaferlerimizi.

Bir kölelik yuvasının sıkıcı işlerini,

En yüce sanatımız ve faydamız sanır birileri.

80 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page