Elinde beyaz bir kumanda var. Korkunç bir şey bu. Hayır, hayır korkunç olan kumanda değil; o kumandayla yaptıkları. Bir tuşa basıp karşısındaki erkekleri yok ediyor! Kadın hipnotize olmuş gibi… Kızıl, küt ve yüzünü örten saçlarının arasından görebildiğim kadarıyla yüzünde ufacık bir duygu emaresi yok. Olduğum yere iyice sinip tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Beni fark ederse sonum felaket olur. Durumla ilgili bir an önce Duhan’a haber vermeliyim.
– Luna’dan Merkez’e. Deney başarılı. Anlaşıldı, tamam.
– Merkez’den Luna’ya. İkinci aşamaya 5 dakika sonra geçilsin. Tamam.
Hay aksi! Sonraki aşama da ne?! 5 dakikada durumu çözüp Duhan’la iletişime geçmem neredeyse imkânsız. Şu gezegenin en başarısız son erkek ajanı olarak tarihe geçeceğim sanırım.
Yeniden hareketlilik başladı etrafta. Luna ismiyle çağırdıkları kadın şimdi eline siyah bir kumanda aldı. Az önce beyaz kumandayla hedef aldığı noktaya bu defa siyah kumandayı doğrulttu. Nişan aldığı alanın etrafı beyaz, mavi, kırmızı kıvılcımlarla doldu. Renkli kıvılcımlar yok olunca gözüme ilk ilişen görüntü, yerde yatan kocaman bir spagetti yığını oldu! Yüce Duhan aşkına! Az önce yerde gördüğüm spagetti yığını 5 dakika önce erkek formundaki insanlardı! Demek Duhan beni olayların akışını değiştirebilmem için buraya göndermişti. Bir çuval inciri berbat etmiştim. Zaten kaç erkek kalmıştık ki KADEGEZ denen şu Duhan’ın cezası Kadınlar Gezegeninde?! Bizi fare gibi avlamalarına inanamıyorum. Nereden nereye geldiğimizi 100 yıl öncesindeki Dünyalı hemcinslerimize bir anlatabilsem bana inanmazlardı, mahallenin kaçığı ilan ederlerdi herhalde. En azından onları uyarma şansım olurdu belki. Cani kadınlar! Bizim hegemonyamız zamanında belki bazı hemcinslerimiz onlara pek iyi davranmamış olabilir, belki de biraz daha ileriye gidip dünyayı onlara zindan etmiş olabilir. Ama KADEGEZlilerin erkeklere bu yaptığı… Onları önce kara deliğin yakınına ışınlayıp sonra oradan “başka bir formda” çıkarmaları kabul edilemez. Biz hiç değilse onlara zindanda da olsa bir yaşama imkânı vermiştik. Onlarsa bizi kara deliğe mahkûm ediyor.
–Merkez’den Luna’ya. İkinci aşama ne durumda? Tamam.
–Luna’dan Merkeze. İkinci aşama başarıyla tamamlandı. Tamam. Talimat gereği tam 4 erkek kara deliğe gönderilip başarıyla spagetti formunda geri çağırıldı. Tamam. Spagetti No: 4 adlı görev başarıyla yürütülüyor. Tamam.
–Merkez’den Luna’ya. Üçüncü aşamaya geçiyoruz. Malzemeler yolda. Elinize ulaşır ulaşmaz üçüncü aşamanın protokolünü uygulamaya başlayın. Tamam.
– Luna’dan Merkez’e. Anlaşıldı, tamam.
Spagetti No: 4 saçmalığı da nedir? Fitler’in sabun hareketini görmüştük de KADEGEZlilerin spagetti hareketini biri bana izah edebilir mi? Buradaki kalın duvarlar yüzünden telsizle iletişim kuramıyorum. Benim yani bizim cinsimizin teknolojisi Duhan’a ulaşabilmem için yeterli değil ne yazık ki. Kadının fendi erkeği yenmiş, yetmemiş bir de spagetti yapıp yiyecek herhalde. Yüce Duhan! Spagetti olmak pahasına bu olayı takip etmeye kararlıyım.
Bir anda sol çaprazımdaki demir kapının yapışık duran yüzleri birbirinden ayrıldı. 4 tane beyaz tulumlu kadın büyücek bir kutu bıraktılar penceresiz odanın ortasına. Ardından ritmik olmayan ama hızlı hareketlerle kutu açmaya başladılar. Kutunun içinden tabanı ve tavanı metal kapaklı 4 adet cam fanusu dikkatlice dışarıya çıkardılar. İşte ondan sonra yerdeki spagetti yığınını özenle fanuslara yerleştirdiler. Üzerlerindeki kapakları sıkıca kapattılar. Fanusun tabanındaki kapağın hemen üzerinde yer alan etiketlik bölümüne üzerinde ne yazdığını tam seçemediğim etiketler konumlandırıyorlar. Tek göz dürbünümü sessizce çıkarıp en soldaki fanusa bakıyorum. Üzerinde kırmızı bir “3” ibaresi var. Etiketinde “Kadınlar” yazıyor. Hiçbir anlam veremedim. Kafamı biraz daha sağa doğru kaydırdım. Fanusun üzerinde dürbünümü gezdirdim. “2” ibaresini buldum. Hemen altındaki etiketlikte bu sefer “Olsun” yazısını gördüm. “…Olsun Kadınlar…” Ne demeye çalışıyorlar? Gözümle etrafı taramaya devam ettim. “4” numaralı fanus işte tam karşımda duruyor. Etiketinde de “Gezegeni!” yazıyor. Son bir kelime kaldı. “1” numaralı fanusu bulabilmek için gözlerim işe koyuldu. Tam bu sırada bir hareketlilik başladı. Luna, odadaki dört kadını da tek tuş hareketiyle yok etti. Bu kadın ne yapmaya çalışıyor? Şimdi de demir kapının sağında duran kontrol panelini cebinden çıkardığı avuç içi kadar iri bir taşla parçalayıp kapının kilit sistemini etkisiz hale getirdi. Bulmacayı çözmüştüm. “1” numaralı fanusta “Var” yazıyordu. “Var Olsun Kadınlar Gezegeni!” O anda spagetti no:04 hareketinin ne vermeye çalıştığını ve Luna’nın ne tür bir karşı harekete geçtiğini anlamıştım. Duhan’ın öğrenmeye çalıştığı, KADEGEZ’in yaymaya çalıştığı mesaj buydu demek. Yaptığı işten çok etkilenmiştim. Öyle ki dakikalar önce sahip olduğum fikirlerin yerleri yenileriyle dolmuştu bile. Beynimin ağzıma ne ara komut verdiğini anlamamıştım ki birden kendi sesimi duydum:
–Luna! Bekle! Yapmak istediğin şeyi biliyorum. Bunu tek başına yapamazsın. Sana yardım edebilirim.
–Sen de kimsin?
–Kim olduğumun önemi yok. Eğer dinlersen sana, bize yardım etmek istiyorum. Tüm bu saçmalığa ancak o zaman bir son verebiliriz. Duhan da KADEGEZ de gezegende yalnızca tek bir cinsin yaşaması için savaş veriyor. Her şeye en baştan başlayabiliriz Luna. Söylesene, erkekleri kadınların ve kâinatın efendisi gibi yetiştiren kimler? Anneler değil mi? Şimdi yeniden bir düzen oluşturmak için çabalayabiliriz, yeni bir gezegen kurabiliriz. Yeni doğan bebeklere sadece kadın ya da sadece erkek olmanın yüce olduğunu değil birlikte sevgi ve barış içinde, insanca yaşamanın yüce olduğunu öğretebiliriz.
Dakikalar içinde her nasıl olduğunu daha sonradan anlayacağımız slogan sesleri böldü konuşmamızı. Melodik bir slogan… Tolg… Tolga… Lu… Luna… Tolga Luna… … de i…sa …lma!
Şaşkınlıktan ikimiz de birbirimizin gözlerine bakakalmıştık. Luna, masanın üzerine hızlıca bir hareketle sıçrayıp tam tepesindeki havalandırma boşluğunun panelini söküp içeriye bir balerin edasıyla süzüldü.
–Ne bekliyorsun? Çabuk ol!
Onu harekete geçirmişim de kendim kıpırdamayı unutmuşum. Hemen peşinden pek de kıvrak olmayan hareketlerle onu takibe koyuldum. Kısa bir süre dirseklerimizin üzerinde süründükten sonra bir başka kapağı açtık, kendimizi yere doğru bırakıp bir koridora geçiş yaptık. Sesler çok daha netleşmişti. Koridorun sonundaki ışığa koştuk. Pencereyi açtığımızda inanılmaz bir kalabalığın haykırdığını gördük. Şaşkındım. Türümün neredeyse sona erdiğini düşünürken dışarıda onlarca yüzlerce erkek görüyorum kadınlar ile yan yana haykıran. Demek yıllarca saklanmışlar, saklandıkları yerlerden çıkmışlar.
Luna… Tolga… Gel de insan olma…
Luna… Tolga… Gel de insan olma…
Tüm bu insanlar buraya nasıl toplanmıştı? İçeride olan bitenden nasıl haberdar olmuşlardı? Aklımda yine binlerce soru vardı cevaplarını bekleyen. Bunların hepsini daha sonra Luna’dan öğrenecektim. Güvenlik tedbiri olarak odanın kilit sistemi etkisiz hale getirildiğinde KADEGEZ Merkez’e odanın görüntü ve sesini aktarabilen bir kamera bulunurmuş. Kameranın sinyalleri, Luna’nın Eşitlikçi Evren Ekibi (E.E.E) tarafından Merkez yerine Ka Meydanı’na aktarılmış. Oradaki devasa kalabalık ise yine E.E.E tarafından örgütlenerek bir araya getirilmiş. Bizim konuşmalarımızı duyan; eşitliğe, barışa susamış kadın ve erkeklerin bir araya gelerek meydanları doldurması çok da zor olmamış. Ne kadar büyük bir hareketin içinde yer aldığımı sonradan anlamıştım. Tabii bu büyük “kadın hareketi”ni “kadın ile erkek hareketi”ne dönüştüren ve bu sayede sığınaklarda uzunca yıllar boyunca saklanmak zorunda kalan erkekleri yeniden kadınların yanına döndüren bana, yeni kurulan TOLULUTO Gezegeni’nin meclisinde yer verdiler. Evet, bu saf, yeni oluşum TOLULUTO adını aldı. İnsanlar, Luna ve benim adımızı bu şekilde ölümsüzleştirerek bizlere teşekkürlerini sundular.
O gün o pencerede atılan sloganların arasında, içinde bulunduğumuz heyecanın verdiği coşkuyla da ellerimiz birbirini kavramış. Yıllar sonra anneniz Luna’dan öğreniyorum ki meğer o gün o dört erkek kara deliğe uğurlanmamış. Yani anneniz Luna onları başka bir yere göndermiş sadece, yerlerine de bir lokantadan makarna ışınlamış. Kendini KADEGEZlilere ele vermemek için bu da planın bir parçasıymış. Kara deliğe giren spagetti gibi uzar teorisi bu planı yaparken ona ilham olmuş. Şu ışınlanmaya yarayan kumandaları da etkisiz hale getirip müzede sergilemeye karar verdik. Ne olursa olsun insan yine insandı neticede. Büyük bir duygu laboratuvarıydı. Bir anlık öfke nöbetiyle bir çılgının eline geçip telafisi olamayacak sonuçlara mahal verebilirdi o kumandalar. İşte bu yüzden çocuklarım, o kumandaları işlevsiz hale getirdik.
–Ama bu haksızlık! Eğer o kumandalar olsaydı beni ve ağabeyimi götürmediğiniz şu lunaparka kolayca gidebilirdik.
Germa’nın bu tepkisi canımı biraz sıkmıştı. Ama onu dinlemek yerine öteleyerek geleceğin Duhan ya da KADEGEZlisinin oluşmasına müsaade edemezdim.
–Germa kızım, lunaparka kumandasız da gidebiliriz. Şu anda oraya gidemeyişimizin sebebi çok uzak olması. Önümüzdeki ilk tatili burası için değerlendirebiliriz. Hem düşünsene kendi çıkarlarımız için o kumandaları saklasaydık belki de hiç lunapark sevmeyen bir çocuğun eline geçen kumandaların, o lunaparkı hatta belki de tüm lunaparkları yok edişine şahit olabilirdik.
–Haklısın baba. Bunu düşünememiştim. TOLULUTO’nun hikâyesini dinlemek çok eğlenceliydi. Bunların hepsi mi gerçek peki?
–Bunu da yarın anlatırım. Artık yatma vakti Germa yoksa yarın okul için uyanamayacaksın. Hem bak, ağabeyin de uyuyakalmış.
–Peki, iyi geceler baba.
–İyi geceler kızım.
İstanbul
Ekim, 2019
Pelin KABOĞLU ÖĞRETEN
*Öyküm, ilk defa 01 Kasım 2019 tarihinde şu sitede yayımlanmaya hak kazanmıştır:
Comments