Efemera sözcüğü, Eski Yunanca kökenlidir ve "bir günden fazla dayanmayan" anlamına gelen "ephemeron" un çoğul şeklidir. Kökeni, Eski Yunanca ephēmerón (εφημερόν) "bir gün ömrü olan Mayıs böceği" anlamına gelen bir isimdir. Bundan türetilmiş ephēmerós (εφημερός) "günlük" ve ēméros (ἡμέρος) ise "gün" anlamına gelir. Bu iki sözcüğü türemesiyle İngilizceye giren "ephemera" ise "kısa ömürlü şeyler" anlamıyla sözlükte yerini bulmuş.
Efemera ürünlerinin arasında okul diplomaları, karneler, otobüs sinema biletleri, piyango biletleri, spor toto kuponları, gazete nüshaları, tanıtım broşürleri, mektuplar, kartvizitler, lokanta menüleri, tapu senetleri, noter senetleri, banka dekontları, çikolata ve sakızlardan çıkan kartlar, sigara kâğıtları, posterler, pasaportlar, fotoğraflar, kartpostallar, düğün davetiyeleri gibi gündelik hayatın ayrıntılarını belgeleyen materyaller sayılabilir.
Geçenlerde katıldığım karma efemera müzayedesinde ürünleri incelerken önüme 1900'lerin başına ait bit nota kitabı geldi. Kitap derken yanlış anlaşılmasın. Dört yüzü de dolu bir A3 sayfası. İlk sayfada kocaman şapkalı, alımlı, şık bir kadın resmi. En üstte Yunan alfabesiyle "ΤΑ ΜΕΓΑΛΑ ΚΑΠΕΛΛΑ" yazısını görünce bildiğim yerden geldi, bingo! deyip Latin harflerine dönüştürdüm hemen: "Ta Megala Kapella" Megala büyük demek, kapella da şapka demekmiş. "Büyük Şapkalar" adlı bir piyano eseriymiş kendisi. Bu kadar bilgi yeter deyip başladık pey vermeye ve sonunda yüzü gülen taraf ben oldum. (Hayal etme gücünüzü örselememek için fotoğrafını sona koyuyorum.)
Sonrasında bir heyecanla araştırmaya başladım nota kitabının satıldığı dükkanı. Eski adıyla "Grande Rue de Pera" şimdiki adıyla "İstiklal Caddesi" üzerindeki Aznavur Pasajı'nda nota, müzik aletleri satan bir müzik dükkanından çıktığını, sahibinin de "Konstantin Nomismatidis" olduğunu öğrenebildim. Yolum bir kez daha Turan Akıncı'ya çıktı. Bir dönemin "Beyoğlu"nu anlatan kitabında buldum tüm bu bilgileri.
Bu kadar hızımı almışken durmak olmazdı tabii. Günüme eski İstanbul ve Grande Rue de Pera resimlerine bakmakla geçirdim: "Bon Marche" mağazaları, Oliondor ayakkabıcısı, Madam Katya'nın Şapka Dükkanı (hala yerli yerinde, eski havasına sahip çıkılmış vaziyette Hazzapulo Pasajı'nda) ...
"Midnight in Paris" filmindeki gibi bir zamanların "küçük Paris"ine dönüş yapıp sokaklarında gezsek, nerede o eski İstanbul Hanımefendileri, Beyefendileri dediğimiz özlenen insanlarla selamlaşsak, efendim ne bileyim kafelerde, restoranlarda bir şeyler tadarken hoşsohbet etsek...
Bu arada piyano bilgim yok, bir piyanom da yok ama ileride bu şarkıyı çalmak için sabırsızlanıyorum.
Comments