top of page

Modern Kölenin Güncesi

Güncelleme tarihi: 27 Ağu 2020

Günlerden pazar. Hava kapalı. Kapalı olduğu kadar soğuk da. Yan bina kentsel dönüşümden yıkıldığından beri bizim apartmanın sağ cephesi komple çıplak. Eski tip, dikdörtgen koyu kırmızı tuğlalar meydanda. Hiç utanmadan bütün soğuğu buyur ediyorlar içeriye. Hayır, şimdi değil de başka zaman olsa başımızın üstünde yeri var ama gaza gelen zamdan beridir kombinin üstüne dantel örttük, süs olarak duruyor arka balkonda. Lahana gibi kat kat giyindik, viskimizi yudumluyoruz ısınmak için. Böylesi daha ucuz oluyor. Sobanın sıcaklığını çoktan unutmuşuz zaten. Çocukluğumuzda kaldı o günler. Kütür kütür yanan odunlar kemiklerimize kadar ısıtırdı bizi. Yanaklar al al olurdu. Üstüne çay koyardı annemiz akşam yemeğinden sonra. Meyve niyetine ne yesek onun kabuklarını oturturduk sobanın üzerine. Elma, portakal, mandalina… Salon meyve bahçesi gibi kokardı. E, odanın içi sobadan is olurdu, kurumdan da biraz pis olurdu ama iyi ısınırdık. Kentsel bizim binayı teyet geçtiğinden beri böyle eski günlerimizi ağzımızda alevlendirip ruhumuzu ısıtıyoruz.


Efendim, nerede çokluk orada bokluk misali kalabalıkla hareket etmek zor derler. Oturduğumuz binada 20 hane var, her birinden ayrı bir ses yükseliyor. Biri kapalı mutfak istiyor, öbürü otopark elzem diyor, diğeri benim evim küçülmesin ama sen benim evi bedelsiz yenile diyor, müteahhit pışııık yapıyor, mevzu uzuyor da uzuyor. Bize de bizden yaşlı binada oturmaya devam etmek düşüyor. N’apalım, deprem gelirse onu da buyur edeceğiz!


Rüzgar, pencerenin önündeki ağaçları silkeliyor. Ağaçlar dediğime bakmayın. Orman manzaralı değil evimiz. Mahalle arasında, kendini şu dönüşümden sıyırabilmiş ya da evimi, manzaramı kapatıyor bahanesiyle çılgınca budanmaktan kurtulabilmiş birkaç zavallı ağaçtan bahsediyorum: Mahallenin son Mohicanları.


Çiğdem desen yine televizyonu açıp içeri kaçmış. Kim bilir hangi işlerle meşgul. Sinirlerimi ölçüyor herhalde. Canım, izlemeyeceksen boşuna elektriği tüketmenin alemi ne? Zamlardan haberi yok sanki. Biraz kafamı dağıtmak için sosyal medyaya bakayım dedim. Büsbütün sinirlerim oynadı. Modern zamanların garip söylemleri işte. Vay efendim çok ohanzi olmuş, yok krinç miiymiş pirinç miymiş, ton balığı yargı dağıtmış, pırasa duyar kasmış, portakalı soyup başucuna koymayan da ne bileyim yaniymiş… Aaa, beni bu mentiondan çıkarın diye bağırıp telefonu karşı koltuğa fırlattım. Sabahları hep böyle sinirlenir miyim yoksa gerilmek için sabahları mı beklerim? Kaç zamandır sakin günler yaşadığımız söylenemez gerçi. Son bir ayda o kadar çok hadise yaşandı ki… Koca bir kıtayı neredeyse küle çeviren yangınlar, farklı bölgelerde peş peşe yaşanan depremler, milyonluk şehirleri karantina altına aldıran salgın hastalıklar… Hepsi bir arada, sadece tek ayda… Patron çıldırdı! Tümünü, hollywood senaristlerinin elinden çıkma bir filmde izlesek yok artık kurguyu da iyice abartmışlar derdim. Tabiat ana doğayı sonsuz kaynakmışcasına tüketen insanlığın bencil tutumlarını artık hazmedemiyor herhalde, çiğneyip tükürüyor.


Biraz modumu yükseltmeye ihtiyacım var sanırım. Kalktım, kumandayı aradım. Yok! O ekranın karşısına geçip “Zuhal Topal’la Sofraya Topalla”, “Müge Anlı’yla Katır Kutur”, “Gelinim Balkonda”, “Esra Erol da mı Orada?” ve türevi programlara tahammül edebilecek kadar güçlü sinirlerim yok. Döndüm müzik köşeme, yabancı plakların olduğu bölüme eğildim. Gözlerimi kapayıp elimi plakların sırtında gezdirmek suretiyle kendimi şansıma teslim ettim. Parmağımın durduğu noktaya denk geleni kavrayıp çektim: Sergio Mendez – Timeless albümü. A yüzünü koydum pikaba. “Ooo riááá raiô Obá obá obá…” Açtım sesi, televizyonu bastıracak kadar. İçim buruk, neşem yerine gelsin diye temposu yürüyüş hızına yakın gelen bu şarkıyı dinletiyorum bedenime. Şifa niyetine… Çocuğuna “Yemezsen büyüyemezsin sonra.” diyen annenin endişesiyle. Böylesini hak etmedik be, diyorum patrona. Patronda tık yok.


İşte böyle bir tatil günü daha akıp gidiyor avuçlarımın arasından. Yaklaşan ilk iş gününün habercisi tatsız, renksiz bir hisle kaplanıyorum. Yeni haftanın nelere gebe olacağının merakı da hücrelerimde gezinmiyor değil. Fark ediyorum ki müzik dinlerken en sevdiğim işi yapmaya başlamışım: gözlemlemek, düşünmek, sorgulamak, tespitler yapmak, kızmak, hüzünlenmek, gurur duymak… Yörüngesinden çıkmış fikirlerimi ve duygularımı bir yerlere savurup televizyondaki son dakika haberine odaklandım. “Üç Keops piramidi büyüklüğünde asteroid gezegenimize yaklaşıyor.” Gelsin ulan, dedim. O da gelsin. Onu da misafir ederiz. Var mı arttıran?


İstanbul

Şubat, 2020

Pelin KABOĞLU ÖĞRETEN

154 görüntüleme2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page