Hepimiz bir yaşam koşturması içindeyiz. Bu koşturmanın temposunu yaşadığımız coğrafya ya da şehir belirleyebildiği gibi içinde bulunduğumuz mevsim de etkileyebiliyor. Yaz günlerinde yaşamın ritmi biraz daha düşebiliyor. Yoğun çalışma temposundan sıyrılıp yaşadığımız, para kazandığımız şehirden kısmen daha sakin kasabalarda beden ve zihnimizi dinlendirmeye çalışıyoruz. İşte böyle anlarda zihnimizi kitap okuyarak dinlendirme ihtiyacı hissedebiliyoruz. Yahut herhangi bir sebepten kitap okumaya açlık hissediyor, ne okusam sarmalından çıkamıyor olabiliriz. Bu derde derman olacak bir kitaptan bahsedeceğim.
İngiliz yazar Graham Greene "İstanbul Treni" adlı romanında, 1930'lu yılların dünya düzenine değiniyor. Birbirini hiç tanımayan, farklı amaçlarla aynı trene binen beş karakterin birbirinden farklı hayatlarını konu alıyor. Antisemit Avrupa'da yolculuk yapan bir Yahudi, kendisini güzel olarak tanımlamayan bir revü kızı, yakalanmamasıyla övünen bir hırsız ve katil, komünist bir devrimci ve alkolik bir gazetecinin hayatları birbirlerine bir şekilde düğümleniyor.
Tren, Belçika'nın Ostente kentinden hareketle sırasıyla Köln, Viyana, Subotica ve İstanbul'a uğruyor. İsmi geçen her şehir kitapta bir bölümü oluşturuyor ve her yeni bölümde yeni bir karakter romana dahil oluyor. Dahil olan her yeni karakter de, gerilim dolu yeni bir hayat hikayesinin habercisi oluyor. Yazar, yeni bir şehre yeni karakterler eklerken farklı karakterlerin macera dolu hikayeleriyle de merakımızı ayakta tutuyor. Bir sonraki bölüme geçerken acaba şimdi romana kim ya da kimler eklenecek; başlarından ne geçecek; yolları birbirleriyle nasıl kesişecek sorularını sormadan edemeyeceksiniz.
Yalnız kitapta bir eşik var. İlk bölümde yazarın karakterleri tanıtma sancısıyla seçtiği betimlemeler, kitabı epey bir durağan hale getirmiş. Sabredip o eşiği aşabilirseniz hemen ikinci bölümde yani Köln'den itibaren kitap sürükleyici bir hal almaya başlıyor. Kimi kitaplar böyledir zaten. İlk yirmi, elli veya belki de yüz sayfa sonra ancak kitaba dahil olabiliyorsunuz. Sabırlı okurlar ancak yolun sonuna ulaşabilenler okuyor.
Kitabın sonu ise benim için biraz hüsran doluydu. Tabii ki sonunu söylemeyeceğim ama benim sonuçlanmasını istediğim şekilde sonlanmadığını söyleyeyim. Bakalım siz de okuduktan sonra benimle aynı fikirde olacak mısınız? Kendi alternatif sonlarınızı yazının altındaki yorum kısmına bırakabilirsiniz. :)
Keyifli okumalar.
Comments